Tarihçe İstanbul'un rivayeti bol kahramanları
curcunabaz akrobatlar mumcular
tulumcular deliler nahılcılar
gözbagcılar güreşçiler müzisyenler
hayvan oyn ip canbazı soytarılar
kasebazlar köçekler anka kuşu
  Hayvan oynatıcıları
İstanbul'da hayvan eğiticilerinin yeri Bayezıt Camisi'nin yanındaki sokaktaydı; burada keçi, köpek, maymun, papağan gibi kuşlar eğitilir, sokaklarda gösteriler yapılırdı. Hayvan eğiticilerinin bir merkezi de Kahire'ydi.
Eski Türklerde hayvanlara karşı acıma ve sevecenlik duyguları pek derindi. Hemen her evde evcil hayvan bulundurulur, beslenir, bakılır, yetiştirilirdi. Hayvanların soylarını düzeltmek ve iyi cins hayvan yetiştirmek için zaman ve emek harcayanlar çoktu. Ulaşım işlerinde kullanılan hayvanlara herhangi bir kimsenin eziyet ettiğini görenler son derece sinirlenir ve öfkeye kapılırlardı. Eski Türklerin hayvanlara karşı duydukları acıma duygusunun derecesini göstermek için bu sorunun zaman zaman saraya kadar yansıdığını, devletin önemli işleri arasında padişahların bu konuda buyruklar çıkardıklarını söylemek yeter.
Hayvanlara karşı gösterilen ilgiden yararlanmak isteyen bazı kişiler de hayvan oynatmayı özel bir uğraş haline koymuşlardı. Çoğunluğunu Kıptiler'in oluşturduğu bu uğraş sahipleri de aynen şişe ve kadeh oynatanlar gibi şu'bedebâz kollarına katılmışlar, yıllarca bu işten para kazanmışlardı. Bunlar ellerine aldıkları hayvanları uzun süre dayakla korkutup tef sesine alıştırırlar, onlara belirli alışkanlıklar verirlerdi. Daha sonra şehrin değişik yörelerinde tef çalar, değnek gösterir, zincirlerini çekip bırakarak hayvanları hoplatıp zıplaır, sözdet oynatırlardı. Bununla birlikte içlerinde hayvanlara, insanların bazı gülünç durum ve davranışlarını yansıtanlar, bu işte epey başarı gösterenler de görülürdü.

Ayı ve maymun oynatanlar son zamanlara kadar vardı. Türkiye'de az rastlanan hayvanlar kendi doğal davranışlarıyla sergilenir ya da özel olarak eğitilmiş hayvanlarla gösteri yapılırdı. 1530 Şenliği'nde filler, erkek ve dişi aslanlar ve kaplanlar sergilenmişti. Gene bu şenlikte maymun, eşek, aslan, ayı, kaplan, pars ve daha başka hayvanlar da hem sergilendi hem de onlarla çeşitli numaralar gösterildi. Eski şenliklerde hayvanlarla yapılan sirk gösterileri de geniş ve önemli bir yer tutuyordu.

İstanbul'da, on beşinci yüzyılda ve daha sonraları Tahtakale Meydanı sirk gösterilerinin merkeziydi. Burada hokkabaz, canbaz, güreşçi, taklacılardan başka eğitim görmüş atlar, eşekler, köpekler, kediler, geyikler, aslanlar, ayılar, leoparlar, tilkiler ve benzeri hayvanlar hünerler gösterirlerdi. Eski hayvan eğiticileri yalnız ayı ve maymunlarla uğraşmazlar, çalışma alanlarını öbür bazı hayvanlara da uzatırlardı. Bu cümleden alarak eşekle köpekleri belirtmek gerekir. Bu gün bizim için belirsiz olan ve ancak Avrupa'dan gelen canbaz topluluklarında görülen özel surette yetiştirilmiş köpek ve eşeklerin oyunlarına benzer oyunlar, eskiden bizim şu'bedebazların da gösterdikleri beceriler arsındaydı ve genel eğlencelerin başlıca numaralarından birini oluştururdu. Atlayıp sıçrıyor, dans ediyorlardı... Uzun bir süre Kahire'de kalmış olan bir yabancı bu hayvanların çeşitli numaralar yaptıklarını belirtir: "(.) Bir eşeğin gözlerini bağladılar ve üç kez döndürdüler. Sonra biri parmağındaki yüzüğü çıkardı ve uzakta bir evin saçağı altında duran bir seyircinin göğsüne soktu, Sonra eşeğin yanına gidip yüksek sesle yüzüğün saçağın altında duran adamda olduğunu, onu alıp getirmesini söyledi. Eşek sanki anlamış gibi, gitti adamın önünde durdu ve beklemeye başladı. Adam bu kez de eşeğe yüzüğü adamdan almasını söyledi.
Bunun üzerine eşek yüzüğü almak için kocaman dişlerini adamın göğsüne soktu ve bir boğuşmadır başladı." Yabancı tanık, bu hayvan eğiticilerin aynı zamanda maymunlarla, ayılarla da gösteriler yaptıklarını söyler. "Bunlar da atlayıp sıçrıyor ve dansediyordu; hatta bunların içinde sokak kadınlarını taklit edenler de vardı. Bu hayvan eğiticileri aynı zamanda hikâyeler anlatıyor bazen de çalgı çalıyorlardı."
1720 Şenliği'nde, yine maymun, ayı gibi hayvanların çeşitli numaralar gösterdiği anlaşılır. Bu şenlikte ayılar insanlarla güreşmiş, maymunlar takla atıp elleri üzerinde yürümüşler, keçiler ise zor numaralar yapmışlardır. 16. y.y.'dan bir Alman görgü tanığı Tahtakale Meydanı'nda hokkabazlar, canbazlar, güreşçi ve taklacılardan başka eğitimli atların, eşeklerin, köpeklerin, kedilerin, geyiklerin, aslanların, ayıların, leoparların, tilkilerin ve benzeri hayvanların hünerlerini sergilediklerini belirtir.
16.y.y.'dan bir başka Alman tanık da Tahtakale'yi şöyle anlatmaktadır:"Beyazıt Camii yakınlarındaki yerde hokkabazlar, canbazlar, eğitilmiş atlar, keçiler, köpekler, maymunlarla para karşılığı gösteriler düzenlenmekteydi. Bunların içinde çeşitli ülkelerin giysileri içinde tuhaf güldürmeceler oynamakta, hünerler göstermekteydiler. Ellerinde çifter tahta çubuk ya da kemikle tartım tutarak oynayan erkek ve kadın dansçılar, şarkıcılar, canbazlar, güreşçiler de bulunmaktaydı." 1582 şenliğinde başka hayvanlar da vardı. Önce dört tane eğitim görmüş aslan bulunuyordu.
Bir zürafa ve biri küçük öteki büyük iki fil ve daha başka hayvanlar oyunlar gösteriyorlardı. Fillerin biri dansediyor, bir ayağını indirip, ötekini kaldırıyordu. Sonra eğilip halka selam veriyordu. Hortumunu bir su kabına sokup kendisini suluyordu. Gene büyük fil sırtında bir köşk taşıyordu. Padişahın penceresinin önüne götürülüyor, başını kaldırıp Padişaha baktıktan sonra başını eğerek onu selamlıyor, yere bir avuç gümüş para atılıyor. fil bunları ağır hortumuyla ancak bir insan elinin gösterebileceği düzenli bir biçimde yerden kaldırıyor: sekiz güçlü kuvvetli Türk ince uzun bir sırığı file uzatıyorlar, fil hortumuyla yakalar yakalamaz onları bir tüy gibi kolaylıkla döndürüyor, hızla çeviriyor, yukarıya kaldırıyor ve yere çarpıyordu; bunun üzerine adamlar bu işten vazgeçtiler. Fil bunu sanki iki eliyle kılıç kullanıyormuşçasına büyük bir ustalıkla yapıyordu. Meydanda zürafa da gezdiriliyor, şehir yollarında yürütülüyor, zürafa başını evlerin pencerelerinden içeri sokuyordu. Eşeklerle de hünerler gösteriliyordu. Bunlara 'hımarbaz' deniliyordu. Birisi eşekle güreşiyordu.
aslanların, ayıların, leoparların, tilkilerin ve benzeri hayvanların hünerlerini sergilediklerini belirtir. 16.y.y.'dan bir başka Alman tanık da Tahtakale'yi şöyle anlatmaktadır:"Beyazıt Camii yakınlarındaki yerde hokkabazlar, canbazlar, eğitilmiş atlar, keçiler, köpekler, maymunlarla para karşılığı gösteriler düzenlenmekteydi. Bunların içinde çeşitli ülkelerin giysileri içinde tuhaf güldürmeceler oynamakta, hünerler göstermekteydiler. Ellerinde çifter tahta çubuk ya da kemikle tartım tutarak oynayan erkek ve kadın dansçılar, şarkıcılar, canbazlar, güreşçiler de bulunmaktaydı." 1582 şenliğinde başka hayvanlar da vardı. Önce dört tane eğitim görmüş aslan bulunuyordu.
Bir yaşlı Türk ufak bir eşekle alana çıkıyor; bir köpek kadar alışık bir eşek. Adam bir yere kaçsa, eşek arkasından koşuyor, üzerine sıçrıyor, güreşediyor, daha başka oyunlar gösteriyordu. Tahtadan merdivenleri boyalı, sütunlu bir araba çeken bir küçük köşk üzerinde bir kedi geziniyor, inip çıkıyor, bir Türk elinde bir beyaz değnekle ve sözle onu yönetiyordu. Bir oğlan samanla dolu küçük bir araba çeken bir küçük köpeği gösteriyordu.

 Renkli bir koyun tahtadan bir fıskiyeli bir kafes içinde, semiz boynuzları yaldızlı bir koyunla gösteri yapıyordu. Çingeneler küçük ayılar gösteriyor, bunlar hem kendi aralarında hem insanlarla güreş ediyorlar, dansediyorlardı. Kırmızı sırmalı deriden bir giysi içinde bir çocuk ayı derisine bürünmüş bir adam gezdiriyor. Bir adam bir küçük keçiyi omuzları üzerinde dokunmadan dansettirdi, kendisi kımıldamadan bir omzundan ötekine geçirtti. Bir çok hayvanlara da hüner öğretilmişti. Küçük kuşlar uzatılıp kendilerine gösterilen bir parayı alıp sahiplerine getirip geri veriyordu.

Hayvanların hünerleri yalnız 1582 şenliğine vergi değildi. Kanuni Süleyman'ın gene At Meydanı'nda 1539'da çocukları için düzenlediği şenlikte aslanlar, kaplanlar, leoparlar, panterler, vaşaklar, kurtlar, zürafalar türlü hünerler göstermişlerdi. Bu şenliklerde ayılar en geniş yeri tutuyordu. 1675 şenliğinde yetiştirilmiş ayılar hünerler gösteriyorlardı. Bir kez de çıplak bir çocuk bunlardan özel bir biçimde yetiştirilmiş olanıyla güreş ediyor, çok hoşa gidiyor.


III. Ahmet Şenliği'nde de ayıların gösterilerini buluyoruz. Aynı şenlikte güzel bir gösteri de maymunlarla keçilerin gösterisiydi, maymunlar keçilerin üzerine biniyorlar, keçileri halka maskara ediyorlardı. Bunlar başlı başına bir takım meydana getiriyorlardı. "Cemaat-i Maymunciyan". Bu arada yılan göstericilerini de unutmamak gerekir.

1582 şenliğinde bir çıplak oğlan çocuğunu aralarında çok zehirli olanları da bulunan yirmi beş , otuz kadar yılanlı bir şarap fıçısı içine sokuyorlar da çocuğa bir şey olmuyor. Aynı yılanlar yanlarına yaklaşan başkalarını sokuyor ve ısırıyordu. Surname-I Hümayun "Ameden-Mâr-bazan" başlığı altında bunları şöyle anlatıyor: "Andan sonra yılancılar doğrusu maharetlerinde temam mertebe yalancılar herbirisi semtlerince def'I tatlu dil ile yılanı iniden çıkarmağa malik ve zehr ü tiryak ile mülemma olup bu san'atde yalan sığmaz bu yılan ayağıdur değme kimsenin kârı değildür diyu bu itikade salik tiryak,i muhammedîdür seferde ve hazerde yanında bulunması sünnet ve hokka ile yanında her gâh eksük olmaması devlet, yetmiş iki dürlü derde deva ve muhtel ül-mizac ve nadir ül'ilaca şifadır diyu kutusun kapar gâhi açar ve temam-I hazakatin çarsu-yi encümende herbiri satar aralarında bir üstad ve bu mahuf san'atde hazaket-mu'tad deste deste kol kalınlığı ikişer zira'siyeh fam zehr-aşam ejder-kâm mehib-endam ifritleri kucak kucak aya ele getürüp seyir mahalline götürdü."
<