|
Temaşa | İstanbul üzerinde bir sihirli ışık. |
Kimi zaman herşeyi serer gözler önüne, kimi zaman da gizemli
karanlığıyla saklar, belirsizleştirir kenti ve her şeyi. O zaman ki hayallerimiz
1453'de Fatih Sultan Mehmet'in yüzünü gösteren de o ışıktır, 1582'de At meydanı'nda Curcunabaz Vehbi'nin zillerinde yansıyan da İşte, baktığımız surnamelerdeki minyatür adamlarıyla yine o ışık bizi göz göze getirdi. Onlardaki çocuksu, alaycı ve gizemli pırıltıları gördüğümüzde çok şaşırdık. Bambaşka bir alem belirmeye başladı, önümüzde. Geçmiş tarihlerin bu eğlence insanları, hala ilgi çekici olduklarını hissetmenin rahatlığı ile renkli, fantastik dünyalarına bizi kabul etmekten çekinmediler, sırlarını paylaştılar. Ama biz bunları kendimize saklayamadık. Duyduklarımızı yazdık, gördüklerimizi çizdik ve duramadık aynılarının heykellerini yaptık, onları seyretmek isteyenler için |
![]() |
Minyatür
bir göz parladı komik tarihlerden
Karşılaştığımız tüm surname insanları olabilecek en duru bakışlarla, coşkulu, fantastik hikayelerden söz ederken aynı zamanda hüzünlü, dışlanmış, marjinal yaşamlar da seçiliyordu derinlerde bir yerlerde sanki. Bu Levni'nin ustalıkla hazırladığı bir tuzak mıydı? İşte biz bunu merak etmedik. Yalnızca iç güdülerimizin sesini dinlemeye karar verdik ve loş bir Galata sokağında karşılaştığımız Cüce Abdi Efendi'nin peşine takıldık. Bu garip keçi sakallı adam güçlü ve güvenli havasıyla, bu gizemli dünyada kendimizi rahat hissetmemizi sağladı. Ve merak ettiğimiz herşeyle ilgilendik rahatça. |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cüce abdi, Alem Aşur'un hikayesini anlattı. Ve günün birinde Ayvansaray'daki kahvede külahlı bir adamı gösterdi ve bu o dedi. Şaşakaldık, benzetemedik. Ama sonra hayalimizdeki resimlerden bir sürü resim çıkarttık, olmadı. Yeniden resimler çizdik, o da olmadı. Sonra kimseye göstermeden bir heykelini yaptık yüzünden başlayarak, ağzını, burnunu, bıyıklarını, sakalını benzeterek. Artık o bizim Alem Aşur'du. Herkesin saydığı ama sevmediği bu adamla ahbap olduk. |
![]() |
![]() |
Langanın namlı tulumbacı taifesindendi, yangın yerinde talana fırsat vermez, niyeti bozanları da o meşhur Osmanlı tokadı ile oracıkta yere yıkıverirdi dedi Abdi Efendi. Seksene yakın evin kül olduğu Cibali Yangını gecesi çıkan meydan kavgası ardından sırtında alevlerin sıcaklığı oradan uzaklaştığını, saatlerce yürüdüğünü ve sonunda bir yerde yığılıp kaldığını, nice zaman sonra kendine geldiğinde çevresinde renkli güzel elbiseli tuhaf insanlar gördüğünü ve onlara katıldığını anlattı. |
![]() |
![]() |
|
![]() O da At meydanının bir yaz öğleden sonrası tozlu kızgın zeminde vücutlarına saplı inanılmaz kılıçlarla dolaşan delilere götürdü. Biz burada kendimize göre en uygununu yaparak tebdili hal ettik, aralarına karıştık. Onları bir bir inceledik, akşamları kendi kendimize kaldığımızda resimlerini çizdik hayalden, anlattıkları hikayeleri yazdık küçük defterlere hiçbir şey unutmamaya çalışarak. |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
(1582)
senesinde Sultan III. Murad (1574-1595)'ın, sehzadesi Mehmed için tertiplenen sünnet düğününe katılan bir sürü canbaz, hokkabaz ve oyuncunun mükafat olarak kaydedilmesiyle, yeniçeri ocağı yavaş yavaş bozuldu diyenleri biz de duyduk onlarla beraber ve bu lafa gülümsedik. Ama savaşlarda hep en ön safta yer alan bu delilerin yüzündeki o garip, yapışıp kalmış gibi duran gülümseme aklımızda takıldı kaldı. Bu acı, buruk gülümseme neyin nesidir öğrenmeye çalıştık olmadı, sorular sorduk, dediğimizi anlamadılar bile. Yine de heykellerini yaparken bu gülümseme de olsun ve benzesin istedik, epey uğraştık. |
![]() |
![]() |
Bu, gözü hep semalarda olan adamı bilirler mutlaka, o da onlardandır diye düşündük. Evet, arkadaşımızdı dediler. Onları dinledik. Gözlerimiz yaşardı heyecandan, ama sonra, Hezarfen Çelebi'nin sürgün arkadaşı olan Zanni Efendi, anlattıklarıyla bizi epey hüzünlendirir oldu ve dahi neredeyse bu işten vazcayar oluyorduk. O sabah güneşin parlak doğması bizi avuttu da gece anlatılanları unuttuk. |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Kuşbaz Cüce Zanni'nin demir ayak
iskeletinin son kaynakları yapıldı, Mısırlı seniye'nin aşı rengi tül eteği beline dolandı, Rifat Uluç'un buyıkları
buruldu, Nazlı Yusuf'un elindeki zilli def şıngırdadı ve dahası
da dahası
Bunların hepsi toplandı ve 40 tane heykel oldu; ayısı, keçisi, doğanı, ve 4 metrelik ebabil kuşuyla. İşte o zaman biz Abdi Efendi'yle karşılaştığımız Galata'yı düşündük, ama ne zamandı bir türlü hatırlayamadık |
![]() |
![]() |
|
Kuşbaz Cüce Zanni'nin demir ayak
iskeletinin son kaynakları yapıldı, Mısırlı seniye'nin aşı rengi tül eteği beline dolandı, Rifat Uluç'un buyıkları
buruldu, Nazlı Yusuf'un elindeki zilli def şıngırdadı ve dahası
da dahası
Bunların hepsi toplandı ve 40 tane heykel oldu; ayısı, keçisi, doğanı, ve 4 metrelik ebabil kuşuyla. İşte o zaman biz Abdi Efendi'yle karşılaştığımız Galata'yı düşündük, ama ne zamandı bir türlü hatırlayamadık |
H. Şekip DAVAZ |
![]() |
![]() |