Tarihçe İstanbul'un rivayeti bol kahramanları
curcunabaz akrobatlar mumcular
tulumcular deliler nahılcılar
gözbagcılar güreşçiler müzisyenler
hayvan oyn ip canbazı soytarılar
kasebazlar köçekler anka kuşu
  Tulumcular
Maskara yüzlü tulumcular...
Eski büyük eğlencelerin başlıca görevlilerinden olan tulumcular ya da diğer adıyla sakalar, gürültülü, patırtılı, kaba ve genellikle soytarılığa dayanan gösteriler yapan dansçılardı. Şenliklerde düzen bu 'tulumcu' denilen kolcular tarafından sağlanırdı.
Tulumcuların "Cin Askeri" denilen yardımcıları da vardı. Tulumcular, mesirden keçe, külah, cebe, şalvar ya da siyah kırmızı deriden donlar giyerler, ellerinde bezir yağlı, keçi derisinden tulumlar bulunurdu. Bu tulumlar su ya da yağla şişirilirdi. Tulumcubaşı ise beyaz ya da sarı yaldızlı bir külah ve sarı yaldızlı bir cebe giyerdi. Elinde beyaz yaldızlı bir asa bulunurdu. Tulumcuların hem giysileri hem de tulumları yağa bulanmıştı. Seyirciler hem yağa bulanmış tulumu yememek, hem de üstlerini kirletmemek için kaçışırlardı.
Tulumcular maskara yüzleri, maskeli ya da boyalı olarak soytarılara benzerlerdi. İncelediğimiz manzum "Sûrnâmeler"den "Åli ve Nâbî Sûrnâmeleri" tulumculardan ve özelliklerinden bahseder. Nâbî'ye göre bunlar baştan başa yağlı elbiseler giymişler, ellerindeki katran dolu tulumlarla seyircilere hücum ederek asayişi sağlamışlardır:
Arşadan eylemege ref'-I zihâm
Oldı hâzır iki üç yüz huddâm
Geyinüp buldılar özge sûret
Revgan-âlûde ser-âlûde tulum
Mecma'-I nâsa iderlerdi hücûm.
Ali ise eserinde bunlara daha geniş yer verir. Ali'ye göre 1582 Şenliği'nde bunlar; "...500 neferdi. Çok garip elbiseler giymişler ve ellerinde de bezir yağlı tulumlar vardır Bunların başında eşeğe binmiş, çirkin çehreli, ak sakallı biri bulunmaktaydı. Başlarındaki bu kişi öyle bir kılığa girmişti ki şeytan bile istese o kılığa giremezdi. Başkanlarıyla beraber tulumcular gösteriler yaparak ve yağlı tulumlarıyla halkın üzerine giderek asayişi sağlamışlardı." Vafirlubbazlıklar ederlerdi.
Tulumcu ve saka, meydanın toz kalkmaması için sulanması, süpürülüp temizlenmesi ve en önemlisi de seyircileri, suratlarını asmadan, keyiflerini bozmadan şakalaşarak ve güldürücü hareketler yaparak oyun yerine sokmamak ve herhangi bir kargaşalıkta yağlı tulumlarıyla düzeni sağlamakla görevliydi.
Tulumcular, kırk elli kişi birden meydana çıkarlar, ellerindeki yağlı tulumlarla taşkınlık yapan, düzeni bozan ve tatsızlık çıkaranları döver, baştan aşağı sular ya da yağa bularlar, halkın seyirlik oyunları rahat ve iyice seyretmesini sağlarlardı. Ancak bütün bu cezalandırmalar sirklerdeki palyaçolarınkine benzeyen komik hareketlerle yapıldığından, keyif kaçıracak yerde seyredenleri eğlendirirdi. Eski bir anlatımla "vafirlubbazlıklar" yaparlardı. Tulumcubaşı da, önde iki davul, iki zurna, iki nakkare, beş tel, on beş genç çocuk, arkalarında yensiz yakasız şalvar biçiminde, uçkurları boyunlarında asılı, alaca basmadan giysilerle, çalarak oynayarak meydana gelir, raks havasına uygun hareketlerle hoplaya zıplaya sıçrarlar, maskaralık ederlerdi. Kimi ellerini yere vurup takla atmaya başlar, kimisi ayakları havada olmak üzere yerde elleriyle yürürdü.
1720 şenliğinde Mehmet Hazin bunları şöyle anlatıyor: "Tulumcular ta'ifesi yorulmak ve dinlenmek bilmeyup gündüz meydan-I surun hacı babası ve otağ-I hümayunun yaraşıklı gedası ve seyirciyan-I pir ü civanın bela ve kazası olup kimi rakkas ve kimi nağme sürüd ekserisi payande-I cilve numud ve herhangi mülaabe mehalline varsın birkaçı hazır ve mevcut ve ellerinde yağlı tulum öte tur ve beri tur deyu hucumlarından geçilmez serbestiyetlerine ruhsat çok ve bulunmadıkları mahalli hiç yok,ve vücutları penbeli kisveden ari ve bunlar içün bir lahza aram yok,ancak her birinin püyan olmak içün ve gılmanan -I hitanı gezdirmek bunlar içün ,sür-I hümayuna karı pişgah-I otağı hürmayunu ve sadr-I aliyi süpürmek bunlar müteallik bil cümle iktiza iden berrani angariyyat bunlar içün ve huzuri hûmâyun ve asafide bir lahza lu'bede -bazan fasıla verseler hemen bunlar meydana çıkup gâh raks."
1582 Şenliği'nde de beş yüz tulumcunun başında bulunan çavuş yerini bırakıp gösteri alanına çıkmış, başıyla, gözleriyle, elleriyle ve bacaklarıyla garip hareketler yapmış, eteğini başının üstüne savurmuş ve beyaz uzun donuyla kalmıştır. Sonrada atlaya sıçraya dansetmiş ve karnını içine çekip şişirerek göbeğini oynatmaya başlamıştır. Aynı zamanda kalçalarını arkaya atıp öne çekerek utandırıcı hareketler yapmıştır. Bu şenlikte medrese öğrencileri padişah önünde curcuna oynamışlardı. Bunların bir kesimi de tulumculardı. Gelibolu'lu Ali bunları şöyle anlatmaktadır:

"Gana-I derya-yı rügan olmuşlar
Yağ tulumları gibi dolmuşlar
Her biri bir garip kisvet ile
Mudhikane külah ü şöhmet ile
Yağlı kaftanları gubar alüd
Kirli suratları sevad kebüd
Olmuş ağa o kara yüzlülere
Ak sakallı bir özge bend çehre".

Bu şenliği anlatan Surname-i Hümayun da tulumculardan şöyle bahseder;
"6 Haziran sabahı, meydana deri elbiseler giymiş, yağlı tulumlar taşıyan 500 tulumcu, saka geldi. Başkanları küçük bir eşeğe binmişti. Başka iki eşeğin üzerine de ekin sapından örülmüş örtüler konmuştu. Bunlarında ayrı bir çalgı takımı, bayrakları başkanlarının uşağı olan 6 oğlan çocuğu vardı. Başkan eşeğini sürerek meydanın etrafını dolaşıyor ve hediyeler alıyordu. Sakalar zümresi düğün süresince meydanda temizliği yapmak, düzeni ve eğlenceli havayı sürdürmek, bu arada da yeniçerilerle birlikte asayişi korumakla görevliydiler. Bir çok görevi birden yüklenmiş olan sakalar düğünün tükenmez neşe kaynağıydılar. İçinde bazen su bazende yağ bulunan birer tulum taşıyorlardı., düzeni ve eğlenceli havayı sürdürmek, bu arada da yeniçerilerle birlikte asayişi korumakla görevliydiler. Bir çok görevi birden yüklenmiş olan sakalar düğünün tükenmez neşe kaynağıydılar. İçinde bazen su bazende yağ bulunan birer tulum taşıyorlardı. Tulumlarındaki suyla, toz kalkmaması için meydanın toprak zeminini zaman zaman veya süpürülmeden önce suluyorlardı. Gösteriler sırasında meydanda münasebetsizlik yapan biri olursa tulumlarıyla vuruyor ya da tulumlarını üstüne boşaltıyorlardı. Komik giyimli sakalar, gösteri aralarında boşluk olduğunda hemen ortaya fırlayıp, boşluğu başka bir boşluk ile dolduruyorlardı. Çoğu zaman sazendelerin eşliğinde oynayan komik oyuncular ile sakaları ayırdetmek mümkün olamamaktadır. Çok çeşitli, alışılmadık biçimdeki başlıkları çoğunlukla sivridir. Oyuncu olanlarda başlıklara ziller de takılmıştır."

Bu surnamede birde su satan sakalardan bahsedilir; Kırbalarını taşıyan sakalardan her biri halktan biriymiş gibi giyinmiş, kuşanmıştı. Somaki ve mavi elbiseleri altın kemerler ve güzel renkli alemlerle süslüydü. Hz. Hasan Hüseyin aşkına su dağıtıp para almıyorlardı. Ancak verilen parayı da yüz kızdırıp reddetmiyorlardı. Dimetoka bardağı gibi dizilip padişaha dua ettiler. Bu dualarını su gibi okudular. Sakalar su kabakları, çini maşrapalar ve fincana benzer bardaklarla su dağıtmaktadırlar.
Vehbi'nin anlattığına göre lll.Ahmeti'n düzenlediği şenlikte 120 tulumcu vardı. Bunların başları diğer şenliklerde de olduğu gibi eşeğe binerdi. 1675 Şenliği'nde hemen her alayın sonunda bunlardan biri gider, üzeri saman veya kağıt kaplı elinde büyük boyda bir erkeklik organıyla seyircilere selam verirdi. Kadın seyirciler güldükleri gözükmesin diye ağızlarını tülle ve yüzlerini parmaklarını aralayarak kapatırlar, arasından söz konusu şeye bakarlardı. Tıpkı öteki sanatçılar gibi bunlarda şenlik öncesi sınanır provadan geçirilirlerdi.
 
Nitekim Hazin 1720 şenliği için şunları söyler:
"Ol esnade, Sûr Emini, Efendi yanlarında mevcut olmağın kani defter ve tedarik eylediğin tulumcuları getir görelim hünerlerinin, deyü ferman buyurmalari ile o gün yirmi, otuz nefer tulumcu gelip vafir masharalıklar izhar ve içlerinden bir tarrar tulum ile güreş tutup hayli turfa hareketlerle hamle ve hücum ve güreş tutup hayli turfa hareketlerle hamle ve hücum ve güreş encamında mağlup tulum olmağın tab'I asafiye hoş gelip mazhar-I ihsan oldular. Badehu yağlı tulumlarla mevcut olan etba' üzerlerine hücumları tarafı asafiden işaret olunmakla yirmi otuz nefer biar ve bivekar nabekar yağlı çıplak hande reftar gafilen seyra bakar bir alay zarif yadigarların üzerlerine yekbar hücum eylediklerinde ökçe basıp pabuç yırtan ve ense kakıp kavuk düşürene hadd u payan olmamakla bu, dahi Hatırı müşiraneye bais-I neşat olmağin cümlesi mazhar-I in'am oldular."

1675 Şenliği'nde de soytarılık yapan ve dans eden Tulumcular vardı. Bunlar oyun alanına giren halkı türlü soytarılıklarla geriye sürer, katırları boyayıp halkı eğlendirirdi. Yabancı bir tanık şöyle yazar:

"(.) Halkı sürekli olarak düzenli bir biçimde tutmak için görevlendirilmiş kişiler bulunuyordu. Bunlara da Tulumcu deniliyordu. Çünkü ellerinde koyun derisinden havayla şişirilmiş, üstlere yağlı ve ziftli tulumlar taşıyorlardı. Türkler (üstlerindeki güzel giysilerinin kirlenmemesine çok dikkat ettikleri için) bu adamlardan şeytan görmüş gibi kaçıyorlar, çünkü zaman geldiğinde bunlar hiç çekinmeden yağlı tulumlarıyla vurmaya başlıyorlar; kemik kırmıyor, ama üstü başı kirletiyorlardı. Tulumcuların külahlarının kenarlarında çıngırakları vardı. Bu şenlikte soytarılardan da iki yüz kadar vardı. Bir de at üstünde iki çavuşları bulunuyordu. Bunlar "ruaan-I zevdle alüde olmuş tulumlar" ile düzeni sağlamalarının yanısıra, çeşitli soytarılıklar yapıyorlar ve oyun çıkarıyorlardı. Bunlar "dahi alay gösterüb Tulumcubaşı at üzere hasırdan çultar şeker külahından miğfer örünüb birkaç Tulumcular piyade ipten rikabına yapışup etraflarında olan seyircileri selamlayarak ve onlarla şakalar yaparak geçiyorlardı.
Tulumcuların yabancı konuklara birşey demediklerini, konuk oldukları için onlara hoş görüyle davrandıklarını da anlarız: Covel, "onların Türklere geçirmedikleri yerlerden biz yabancılar rahatlıkla geçiyorduk. Bize birşey söylemiyorlardı." der. XV. yy. Yazmasında da ll. Beyazıt dönemindeki Tulumcularla ilgili olarak örnek verilir.
Padişah ll.Beyazıt döneminin ünlü soytarılarından Aseli adındaki bineva merkebe binmiş, başka bineva'lar da ellerinde tulumlar, yüzleri maskeli ya da bavalı olarak geçmişlerdir; merkebe binmiş olan Aseli'nin bir dergiden zart denilen nükteleri okuduğunu ve binevaların karşılıklı söyleşmeye geçtiklerini öğreniriz. Türk şenliklerini seyreden yabancılar da bunları "grotesk görünüşlü Tulumcular maskaralık yaptı", "düzeni sağlayan soytarılar", "şaklabanlık yapan ve skeçler oynayan" kişiler olarak anlatırlar. Zamanları, yerleri.1720 Şenliği'nde, ll.Beyazıt Dönemi'nde, 1582 Şenliği'nde bulunmuşlardır. At meydanı'nda Edirne ve İstanbul'da dansetmişlerdir.